26 Mart 2020 Perşembe

CENGİZ AYTMATOV’UN GÜN OLUR ASRA BEDEL ROMANINDA DÖRT HAYVAN İMGESİ YA DA ÇARESİZLİK – ASALET – KÖLELİK – ÖZGÜRLÜK


Çare dergisi 5. sayısında yayınlanmıştır. 


    Cengiz Aytmatov’un en önemli eseri kuşkusuz “Gün Olur Asra Bedel” romanıdır. Hakkında pek çok inceleme – tahlil yazısı yazılmış; edebiyattan sosyolojiye hatta tarih ve siyaset bilimlerine konu olmuştur. Teknik yönü kadar işlediği konu ve konular ile farklı ve zengin çağrışımlara açık ayrıntılarıyla tam bir şah eserdir. 
    Aytmatov Gün Olur Asra Bedel’i 1980 yılında yazmıştır. Her yönden özgün oluşuyla büyük ilgi görmüştür. Özellikle zamanının Sovyet idaresini örtülü olarak eleştirmesi, yıllarca sosyalizmin ağır politikalarına maruz kalarak Orta Asya Türklüğünün uzaklaştığı milli ve manevi değerlerini hatırlatması ile ideolojilerin insanın kimlik algısını yerle bir eden yapısını ifşa etmesi bu yoğun ilginin sebeplerindendir. Özellikle romanda anlattığı, daha önce duyulmamış “mankurt” efsanesi ile siyaset, sosyoloji ve felsefe dünyasına yeni bir kavram kazandırmıştır: “mankurtlaşmak”.
    Hiç şüphesiz bu eser; özgün bir bütünlük içerisinde işlediği, işaret ettiği konular ve okuyucunun birikimine bağlı olarak değişebilen çağrışımları ile farklı yönlerden değerlendirilebilir. Bu değerlendirmeler sonucu romanın orijinalinden daha geniş hacimli şerhleri ortaya çıkabilir. Mesela; romanın tekniği, milli ve manevi değer algılarındaki değişim, hâkim siyasi erkin tahakkümü, insan iradesi ve ideolojilerin bu irade üzerine etkisi, romanda bahsi geçen efsane ve hikâyelerin işaretleri, bilim ve teknolojinin insanlığın gelişimi üzerine etkilerinin konu edilmesi gibi pek çok farklı bakış açılarıyla söz konusu roman değerlendirilebilir. Biz bu yazımızda romanda geçen dört farklı hayvan kakrakteri üzerinden Aytmatov’un imgelemeye yani örtülü olarak vermeye çalıştığı anlamları ele alacağız. 
    Eğer esaret altındaki bir sanatçı hürriyete âşık, milletine sevdalıysa davasını Aytmatov gibi imgeler arkasına iliştirir. Onun mankurt efsanesi ile anlatmak istedikleri de romandaki hayvanlarla vermek istediği mesajlar da aynı şeydir. Zaten Gün Olur Asra Bedel romanın devamı olarak kaleme aldığı ve Stalin dönemi zulümleri anlattığı Cengiz Hana Küsen Bulut romanını Sovyet Rusya’nın dağılmasından sonra yayınlanmış olması Aytmatov’un neden milli ve manevi uyanış mesajlarını imgeler ardına gizlediğini açıklamaktadır. Biz bu yazıda işte bu romanda olduğunu düşündüğümüz imgelerin peşine düşmeye ya da en azından bu bakış açısıyla okuma ve anlamlandırma denemesi yapmaya çalışacağız. 
    Aytmatov, romanda dört hayvan üzerinde özellikle durmaktadır.  Bu hayvanlar tilki, deve Karanar, köpek Yolbars ve akkuyruklu çaylaktır. Bu hayvanlar romanda birer figür değil, birer karakterdir. 
    Roman, tilkinin açlıktan bîtap düşmüş halde ıssız bozkırda yiyecek aramak maksadıyla tren yolunun etrafına gelmek zorunda kalışının anlatılmasıyla başlar. Burası roman kahramanı Yedigey ve ailesinin yaşadığı, Kazakistan’da Sarı Özek bozkırını ikiye bölen tren yolunun üstünde bulunan Boranlı istasyonunun yakınlarıdır. Tilki, bir bozkır hayvanıdır, öz yurdu da insanların uzağında bozkırın bağrıdır. Ancak koca bozkırda hiçbir av yakalayamayınca trenlerden korkmasına rağmen yiyecek bulma umuduyla tren yoluna kadar gelerek yolcuların trenden attığı çöpleri karıştırmaktadır. Boranlı’daki insanlar da çeşitli sebeplerle öz yurdundan kopmuş(Yedigey gibi) ya da koparılmış(Kazangap ve Abutalip gibi) insanların ıssız Sarı Özek bozkırının ortasında bir istasyon ve üç beş evden oluşan Boranlı’ya sıkışıp kalmışlardır. Romanın başkahramanı Yedigey başta olmak üzere tüm Boranlılar kaderin bir cilvesi olarak oradadırlar ve orada olmak en azından ilk geldikleri günlerde istedikleri bir şey değildir. Aytmatov girişte verdiği bu tasvirle zihnimizi anlatacağı hikâyeye hazırlamaktadır. Bozkırın bu ıssız köşesine ekmek parası için gelmek zorunda kalan tüm Boranlıların hikâyesine. Tilki, bu yönüyle romanda çaresiz kalmış insanların temsilidir.
    Romanda üzerinde en çok durulan hayvan karakteri Yedigey’in devesi Karanar’dır. Karanar, Yedigey’e Boranlıya ilk geldiği günlerde daha yavruyken onu Boranlı’ya getiren Kazangap tarafından hediye edilir. Büyüdükçe güçlenir, büyüklüğüyle ve gücüyle bölgenin en meşhur devesi olur. Roman boyunca sık sık Yedigey’in Karanar ile yaşadıkları anlatılır. Karanar’ın büyüdükçe eşi benzeri olmayan güçte bir deve olduğundan ve bununla beraber Yedigey’e de çok sıkıntı verdiğinden bahseder Aytmatov. Zapt edilmesi güç, dev gibi bir devedir Karanar. Karanar’ın bu gücü soyundan gelmektedir. Çünkü o mankurt efsanesinde adı geçen Nayman Ana’nın devesi Akmaya’nın soyundandır ve Akmaya gücü ve güzelliği ile namlı bir dişi devedir. Romanda bizi Karanar’ın temsil ettiği anlamları düşündürmeye yönelten belirgin işaretler vardır. Aytmatov, Karanar üzerinden köklerin şahsiyet üzerine etkisini işaret eder, asalet vurgusu yapar. Gücün ve asaletin, geçmişle ve kökenle doğrudan bağlantılı olduğunu anlatmak ister. Aytmatov, Karanar ile komünizm idaresinde Rus tahakkümündeki soydaşlarına özgürlük mesajı vermektedir. Romanın bir yerinde Karanar’la ilgili olarak “Hür yaşamaya alışan köleliğe kolay kolay alışamaz.” dedirtmektedir. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi Karanar’ın gücü soyundan gelmektedir ve Aytmatov bu imgeyle Türk milletinin soylu geçmişine atıf yapmaktadır. 
    Romanda geçen üçüncü önemli hayvan Yedigey’in köpeği Yolbars’tır. Yolbars her köpek gibi itaatkâr bir hayvandır. Romanın üst zaman katmanında anlatılan Kazangap’ın cenazesini Ana-Beyit mezarlığına götüren kafilenin peşine takılmıştır. Silik, kimliksiz “kızıl tüylü” bir köpektir. Geçmişi verilmez, sadece sadık oluşu anlatılır Aytmatov tarafından. Sessiz sedasız kafilenin başındaki sahibi Yedigey’i takip eder. Onun bu tavrı akkuyruklu çaylak tarafından fark edilir. Akkuyruklu çaylak romanda bahsi geçen dördüncü önemli hayvandır. Avlanmak için bölgesi üzerinde uçarken cenaze kafilesini fark etmiş ve takip etmeye başlamıştır. Dikkatini en çok onları hiç bırakmayan Yolbars çeker. Kendi av bölgesinde bulunan bu insanlardan rahatsız olsa da en çok peşlerindeki bu kızıl tüylü köpekten nefret eder. Köpeğin insanların peşinde olmasını bir türlü anlamlandıramaz. Akkuyruklu çaylağın av bölgesi çitlerle çevrili yasak bölgedir. Ama bu çitler, sınırlar ona engel olamaz; o özgürce bölgesinin üzerinde uçmaktadır. İşte iki hayvanın bu durumları kölelik ve özgürlük gibi birbirinin zıddı iki kavramı imgeler. Her ikisi de romanın son kısmında verilir. Mesaj açıktır. 
    Bir sanat eserinde tasvir edilen her ayrıntı sanatçı tarafından bilinçli bir şekilde içine yerleştirilmiştir. İnsan dışındaki varlıklar da sanat eserinde dekor olmanın ötesinde sanatçı tarafından belirlenen bir amaca hizmet ederler. İşte Aytmatov da “Gün Olur Asra Bedel” romanında işlediği tüm konuları ve içindeki tüm varlıkları bu sebeple bilinçli bir şekilde okuyucunun algısına sunmaktadır. 

Hüseyin Hilmi ARSLAN