Bu yazıda bayramdan bahsedeceğim, umarım. “Umarım”
diyorum çünkü “bayram” gibi bol çağrışımlı bir kavramı anlatmaya başladığınızda
bu kavramın kelime anlamından başlayıp, eski ve yeni bayramlara, çocukluğumuzun
bayramlarından çocuklarımızın bayramlarına, bayramların bireyler üzerindeki diriltici
etkisinden bir toplumu ayakta tutan onarıcı gücüne, daha nelerden nelere atlamak
ve bunları belli bir üslup ve ahenkle verebilmek haliyle çaba istiyor. Aslına bakarsanız
bir bayram gününde eski bayramların tatlı hatıralarının izlerini dimağında hâlâ
taşıyan, her bayram olduğu gibi bu bayramda da ruhu çocuksu bir neşe hisseden
siz sevgili okurlarıma uzun uzadıya bayramın diyalektiğini yapmak oldukça
gereksiz. Elbette yaşamak yazmaktan mühimdir.
Peki, ne yapmalı o
zaman; yapmayı planladığı ziyaretleri tamamlamış, köydeki dededen kalma evinin
balkonuna oturmuş ve bilgisayarı kucağına almış bir yazar olarak? Demlenen çayı
içmemek gibi bir şey olur değil mi? Çayım yok ama olsun, iki satır bir şeyler
yazmak iştiyakı içimdeyken yazmamak olmaz. Ama öyle laf olsun diye değil,
tarihe bir not düşmek için belki.
“Eski bayramlar” diye başladığımız cümleler aslında
çocukluğumuzun bayramlarıdır. Benim eski bayramlarım, modern çağın getirdiği “az
insan çok huzur” söyleminde yansıyan bunalımlı bakış açısının aksine “çok insan,
çok neşe, çok insan, az tasa” barındıran bayramlardı. Mecburi birkaç hâl
dışında babamın hep memlekete uzak beldelerde çalışıyor olmasına rağmen her
bayram dedemin ve babaannemin yanında olurduk. Bu durum onlar ilçe merkezine
taşındığı yıllarda da devam etti, dedem vefat edene kadar. Hamdolsun ki uzun
yıllar boyunca dedemin çınar gibi gölgesinde bayram yaptık, parçalanmamış
ailemizle beraber. Bunu demişken ailenin parçalanması için “anne babanın
ayrılması” şeklinde yapılan tanım bir yutturmacadır efendim, maalesef dede ve
babaanne ya da anneannelerin koparıldığı aileler parçalanmıştır bana göre.
Benim eski bayramlarım neşenin kalplerimizden doğup
gözlerimizde ışıdığı zamanlardı. Bayramdan birkaç gün öncesinden dedemin evinde
toplanırdık. Amcalarım, yengelerim ve onların çocukları. Hanımların telaşlı
bayram hazırlıklarına babam ve amcalarımın dış işleri yetiştirme koşturmaları
eklenirdi. Biz çocuklar ise bir yandan oyunların envai çeşidini oynarken diğer
yandan da verilen buyrukları bazen isteksiz bazen de sırf birbirimize caka
satmak için heyecanla yapardık. Bayram gecesi odaların bir köşesine yapılmış
gusüllüklerde ocakta kaynatılmış sularla birer ikişer yıkanır, eğer oda sayısı
evde kalacak aile sayısına yeterse kendi odamızda, yetmezse hanımlar ve beyler
ayrı olacak şekilde ayarlanmış odalarda yer yataklarında yatardık. Genelde erkek
tarafı bir iki cümleden sonra sessizliğe bürünürdü ama hanımların odasından
ışıklar kapatılmış olarak desibeli gitgide azalsa bile uzun bir süre sohbetler
devam ederdi. Babaannemin okuyup üflediği surelerle dalardık uykuya. Hiçbir
zaman kuşluk vaktinde sırtı yere gelmemiş dedem bayram sabahı daha erken
kalkardı. Onun kalkması demek artık çocuklar dahil hiç kimsenin yatmaya devam
edememesi demekti. Dedem ev halkı geciktikçe önce abdest alırken çıkardığı
sesleri yükseltir, evde hareketlilik başlamazsa tekbirler, salavatlar getirmeye
başlar eğitimsiz ama yanık sesiyle ilahiler söylerdi. Haliyle evde uyanmayan
kimse kalmazdı. Dedem genelde camide vaaz verecek olan babamla sabah namazını
camide kılmak üzere evden herkesten önce ayrılırlardı. Biz ise abdestlerimizi
alır namaza yeni yeni alışmaya başladığımız o çağlarda uykulu uykulu kılardık
sabah namazını. Eski bayramlarımın en heyacan duyduğum yeri bayramlık
kıyafetlerimi giydiğim zamandı. Nasıl heyecanlanmayayım? Memur çocuğu olmamıza
rağmen yeni kıyafetler genellikle sadece bayramlardan önce alınırdı o zaman. Bu
bizim için müthiş bir andı diyebilirim. Sonra birer ikişer evden ayrılır camiye
geçerdik. İmam efendinin “iki sala bir bağla, üç salla bir eğil” şeklinde
yaptığı bayram namazı tarifinin ardından “uydum imamı azize” diyerek namaza
dururduk. Bizim yerimiz belliydi camide, caminin en neşeli yeri bize ayrılmıştı,
tahta merdivenle çıkılan üst katta fıkır fıkır saf tutardık. Namazın ardından
sevki tabii ile köyümüzün en önemli geleneğini yaşatmak değil yaşamak üzere mezarlığa
gider orada okunan Kur’anı dinlerdik. Ardından köyün hocası ve en yaşlısı başta
olmak üzere yaş sırasına göre bayramlaşma başlardı. Bu arada eklemeden geçmeyeyim,
bu sıra köyümüz insanın adeta ömür skalası gibidir. Her bayram biraz daha ön
sıralara geçtikçe yani arkamızdaki kalabalık çoğalıp önümüzdekilerin sayısı
azıldıkça büyüdüğümüzün, yaşlandığımızın biraz daha farkına varırız. Bayramlaşmanın
ardından herkes kendi yakınlarının kabrini ziyaret ederdi. Bu ziyaretler bizi
geçmişe bağlardı her zaman, dedem önde biz arkada kabrini bildiğimiz en büyük
dedemizden başlayarak birkaç kabir dolaşırdık. Ağa dedemizi, gazi dedemizi ve diğerlerini bu ziyaretlerle yâd ederdik. Ruhları
şâd olsun. Sonra eve döner aile içi bayramlaşmamızı yapardık. Dedemin güleç
yüzüyle her birimiz için ayrı ayrı bellediği söyleyişlerle elini öperdik, mesela
dedem beni görünce mutlaka daha dört beş yaşlarında Erzincan Refahiye’de bizi ziyarete
geldiğinde kendinse söylediğim “dede beni de götüren mi he mi” lafını türkü
yapar söylerdi, kız kardeşimi görünce de “Selanik içinde müftü kızıyım, ağ
kağıt üstünde kara yazıyım” diye başlayan eski bir muhacir ağıdını söylerdi. Bayramlaşma
merasimi bitince yer sofralarında hep beraber kahvaltı yapılırdı. Sonrası malum
küçüklerin şeker toplama yarışları, başka zaman zorlasan gidilmeyecek yerlere
gidip kapı çalmalar, güler yüzle açılan kapılardan uzatılan şekerliklerin
içinden en güzelini seçmek için itişmeler. Böyleydi işte sadece yirmi dört
saatini anlatabildiğim eski bayramlarım.
Peki ya şimdi? Hamdolsun çok fazla değişen bir şey yok
aslında. Yalnız şimdilerde bayramlaşma sırasındaki sıramız biraz önlere kaydı o
kadar. Umarım bu yazıyı bayramlaşma gezileri yaptığınız için okuyamazsınız.
Allah Teala bizleri ve çocuklarımızı bayramsız bırakmasın vesselam.
Hüseyin Hilmi ARSLAN
04.06.2019
1 Şevval 1440
Akpınar Köyü/Yerköy/YOZGAT
Âmin Hocam.
YanıtlaSilAmin inşallah
YanıtlaSil