19 Ağustos 2014 Salı

TARIMSAL KALKINMA VE EĞİTİM


Sultan Abdulhamit sanayileşme meselesiyle ilgili “Biz tarım ve hayvancılığa dayalı bir toplumuz ağır sanayi bizim için erken, biz önce tarım ve hayvancılığa önem vermeli ve ardından bunlara ait sanayiyi gerçekleştirmeliyiz” manasında tam da derdimize derman olacak reçeteyi sunmuştur yıllar önce; fakat aradan geçen bunca seneye ve yapılan yüzlerce reforma(!) rağmen tarımsal kalkınmada hâlâ bir arpa boyu yol alınamamıştır.
            Bu sorunun nedeni; elbette bu yönde ciddi politikalar uygulamak bunun fikri alt yapısını oluşturmak yerine günü kurtarmaya yönelik bir tutumun sergilenmesidir. Ve ayrıca tarım sektöründe olanların eğitimsizliği de cabasıdır. Aslında çiftçinin eğitilmesi ve yönlendirilmesi bu sorunun çözümü için atılacak çok önemli bir adım olacaktır. Babasından dedesinden gördüğü usullerle biraz da deneme yanılma yoluyla öğrendiklerini uygulayarak tarım yapmaya çalışan çiftçinin kaliteli şekilde eğitilmesi ve yönlendirilmesi de ancak devlet eliyle olabilir.
Biz hâlâ bir tarım toplumuyuz ve bunu geliştirmek zorundayız. Ama maalesef pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da sorunu kökten çözmeye yönelik bir uğraşın içinde değiliz açıkçası. Bu sorunu ve benzer başka sorunları ortadan kaldıracak fikirlerin ortaya çıkacağı bir eğitim sistemini kurmuş değiliz. Sınav odaklı bir eğitim anlayışı bizi hayat sınavında başarısızlaştırmaya devam ediyor. Konumuza dönersek, çiftçilik yapacak insanımız özellikle gençlerimiz için bu işin eğitimini alacakları bir ortam hâlâ yok. Bu ortamın kurumsallaşmış biçimi olan okullar da yok. İlköğretimde verilen bir iki saatlik tarım ve hayvancılık dersiyle, ki o da artık kaldırılmış ya da uygulanmıyor,  bu problem çözülemez herhalde.
Öyleyse ne yapmalı. Evvela bu iş için ciddi fikirler ve projeler geliştirebilmek için kafa yoracak insanlar, uzmanlar bir araya getirilmeli. Bu insanlar tarımsal kalkınma politikalarını oluşturmalı ve önceliği bu işin eğitimine vermelidirler. Devlet üretilen fikirleri ve projeleri hayata geçirmede kararlı ve tutarlı olmalıdır elbette. Kanımca illa illa tarım liseleri yeniden açılmalı ve hatta bu liseler köy ve kasabalar da,  ayrıca sadece liseyle yetinmeyerek -sadece bu iş için değil- köy ve kasabalardaki ortaokullarda tarım dersleri uygulamalı olarak okutulmalıdır. Bütün bunlar bilimsel ve gerçekçi yaklaşımlarla uygulandığında o zaman ülkemiz tarımsal kalkınmada yüksek bir hız elde edecektir. Böyle bir eğitimden geçen çiftçilik yapacak çocuklar-gençler, donanımlı olarak mesleklerini icra edecekler ve gelişime açık yönleriyle tarımda yeni uygulamaların öncüleri olacaklardır. Tabi bu önerilerimiz aynen hayvancılık alanında da uygulanabilir ve hatta uygulanmalıdır da.
Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti “asker devlet” mantığından sıyrılamaya başladığı gibi “kâtip(memur) devlet” mantığından da sıyrılmalı ve “uzman devlet” mantığını kazanmalıdır. Elbette ki bütün sorunların gerçek çözümünün eğitim sistemini gerçekçi ve bilimsel temellere oturmakla olacağını bilmeli ve ona göre politikalar izlemelidir.

Tarım ve hayvancılık bizim gerçeğimiz ve geleceğimizdir. Bilelim ki biz ancak bu ikisi aracılığıyla “süper güç” olabiliriz. Vesselam 

Yeni Ufuk 19.08.2014

5 Ağustos 2014 Salı

VELİLER, ÇOCUKLAR VE TERCİHLER



Şu aralar ortaokul 8. sınıfta okuyan çocuklar pardon veliler lise tercihi yapıyorlar. Çocuklardan çok anne, babalar, ağabeyler, ablalar, teyzeler, dayılar büyük bir heyecanın içinde. “Aman evladım bak şu okulu yaz oranın matematikçisi iyi.” “Yok yok sen falan ilin bilmem ne lisesini yaz eğitim süper(!).” gibi telkinler, yol göstermeler havalarda uçuyor. Bir eğitimci olarak bu tablo dikkatimi çekti haliyle.
Garip bir durumun varlığını fark ettim düşünürken. Velilerimiz çocuklarının geleceklerine yönelik ne kadar da titizler değil mi? Hatta o kadar titizler ki bu mühim(!) tercihi çocuklarına bırakamayacak kadar da korkuyorlar gelecekten. Kendi tercihlerini yapamayacaklarını, doğru olanı-güzel olanı bulamayacaklarını düşünüyorlar çocuklarının. Haliyle telkinler yönlendirmeler birbiri ardına geliyor. Hatta durumu fazla ciddiye alanlar hızlarını alamayıp geçiyorlar bilgisayar karşısına çocuğunun yerine bizzat kendi eliyle tercih yapıyor.
Ve tercihler yapılıyor, liselere gidiyor çocuklarımız. Dört yılda bir arpa boyu yol gitmeyi zar zor öğreniyorlar ve ardından LYS-YGS sınavları geçiyor karşılarına duvar gibi. Bir sene iki sene derken üniversite kapılarına gönderiyoruz yavrularımızı. Peki, ne oluyor bundan sonra? Anlatayım. Tercihlerine güvenilmediği için istediği okula gönderilmeyen, istediği eğitimi alamayan çocuk liseden itibaren zorla gönderildiği okulda kendini geliştirmek çabası gütmüyor haliyle ve kurtulmak istiyor biran önce. Tatmin olamıyor yaptığı işten ve mutsuz bireyler haline dönüyorlar pek çoğu. Çocuklarının aldığı maaşın çokluğu ölçüsünde mutlu olacağını zanneden veliler sonra hayat altında ezilen çocuklarının sıkıntılarıyla baş etmek zorunda kalıyorlar. Peki, başka: velilerin çocukları üzerindeki hırsları yüzünden ülke; nice müzisyenleri, tiyatrocuları, sanatçıları, marangozları, işini sağlam yapan ustaları, kura hafızları, şairleri, yazarları vs vs kaybediyor.
Bir de dikkatimi çeken başka bir şey var şöyle ki: Velilerimiz, çocuklarının maddi tercihlerinde bu kadar titizken manevi tercihlerinde garip bir şekilde aşırı özgürlükçü(!) ve demokrat(!) bir hale bürünüyorlar. Asıl olumlu yönlendirme ve telkinlerin olması gerektiği konularda “Kendisi bilinçli(!) olarak yapsın.” gibi garip bir bahaneye sığınıyorlar. Garip çünkü bilinç denilen şey ancak eğitimle yani yönlendirmeyle olur sadece ve asla kendiliğinden gelişmez. Kendiliğinden olan ancak fıtrattır, bilinç bir çabanın sonucudur. İnsanlığın en büyük eğitimcisi olan Efendimiz (s.a.v) “Çocuklarınıza sağını solu ayırt edebildiğinde namazı emredin.” buyururken işte tam da bu gerçeği dile getirir. Manevi dünya iki kutuptur maddi dünya gibi seçenekler sergisi değildir, o da sadece iyilik ve kötülüktür. Çocuklarımızın iyiliği tercih etmelerini ancak eğitimsel metotlarla sağlayabiliriz.
Üzerine basa basa tekrar edelim ki: çocukları maddi tercihlerinde özgür(başı boş anlaşılmasın) bırakalım ama manevi tercihlerinde onları iyiliğin kapısında ve yolunda yalnız bırakmayalım. Vesselam efendim.
Hüseyin Hilmi ARSLAN

Yeni Ufuk 05.08.2014