bu şehirden çıkarın beni
gülleri kokladığım
çiçekleri suladığım için
kopuk gülüşler bırakacağım
şehrin eşiğine
zamane çocukları gibi diyeyim
tutmadı bu şehir beni
biraz da baydı hani
işte döküyorum kelimelerimi
yoksa şişecekler
yoksa tıkayacaklar beni
korkutulmuş korkuluklar gördüm
silik kalabalıklar arasında gezinen
dar aralıklarından geçerek şehrin
ve geniş kaldırımlarında fütursuz oturan
her yalanda gürbüzleşen
nefislerinin
kızarmayan yüzleriyle
kara ve karanlık kimseler gördüm
bir de
yaz güneşiyle hemhâl
kavruk tenleriyle
ırgat çocuklarının
nasıl ak pak olduklarını gördüm bu şehirde
gerçi anlamaz kimileri
bu şehrin ırgat çocuklarının
neden en çok kışı sevdiğini
ne çayı biter bu şehrin
koyu kopkoyu acı ve keskin
ne de arkası gelir iç içe girişik birleşik cümlelerin
tuttu inatlaşacağım bir kere
nemrudî düzenlere karşı
eylemde buldum kendimi
kendimi bu ateşin içine ben attım
ibrahimî bir adamı dinlemedim
yandım
su taşımadı bana karınca
karınca benden yana olmadı anlayacağın
dinleseydim ve teslim olsaydım ismailce
belki bulacaktım ateşi
serin ve de selametli
bu şehirde susamadım bir
ağzımda çiğ et kokusu
konuştum, yoruldum
yoruldum konuştum
sussam kurtulurdum belki
öyledir de elbet
kurtulmak için konuştum ben
kurtarmak için konuştum
sonra kurtarılmak için konuştum
çiğ eti dişlemek istemezdim oysa
kandım da konuştum
konuştum ha konuştum
bu şehirde susamadım bir
ve çıkacağım bu şehirden
yine ve yeniden sulamak için
çiçekleri
ve koklamak için gülleri
kopuk gülüşler bırakacağım
eşiğine biraz da sitemler, kahırlar
ve yine ve yeniden
yeni gülüşler takınacağım.
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil