Sultan Abdulhamit sanayileşme meselesiyle ilgili “Biz tarım
ve hayvancılığa dayalı bir toplumuz ağır sanayi bizim için erken, biz önce
tarım ve hayvancılığa önem vermeli ve ardından bunlara ait sanayiyi
gerçekleştirmeliyiz” manasında tam da derdimize derman olacak reçeteyi
sunmuştur yıllar önce; fakat aradan geçen bunca seneye ve yapılan yüzlerce
reforma(!) rağmen tarımsal kalkınmada hâlâ bir arpa boyu yol alınamamıştır.
Bu sorunun nedeni; elbette bu yönde
ciddi politikalar uygulamak bunun fikri alt yapısını oluşturmak yerine günü
kurtarmaya yönelik bir tutumun sergilenmesidir. Ve ayrıca tarım sektöründe
olanların eğitimsizliği de cabasıdır. Aslında çiftçinin eğitilmesi ve
yönlendirilmesi bu sorunun çözümü için atılacak çok önemli bir adım olacaktır.
Babasından dedesinden gördüğü usullerle biraz da deneme yanılma yoluyla
öğrendiklerini uygulayarak tarım yapmaya çalışan çiftçinin kaliteli şekilde
eğitilmesi ve yönlendirilmesi de ancak devlet eliyle olabilir.
Biz hâlâ bir tarım toplumuyuz ve bunu geliştirmek zorundayız.
Ama maalesef pek çok alanda olduğu gibi bu alanda da sorunu kökten çözmeye
yönelik bir uğraşın içinde değiliz açıkçası. Bu sorunu ve benzer başka
sorunları ortadan kaldıracak fikirlerin ortaya çıkacağı bir eğitim sistemini
kurmuş değiliz. Sınav odaklı bir eğitim anlayışı bizi hayat sınavında
başarısızlaştırmaya devam ediyor. Konumuza dönersek, çiftçilik yapacak
insanımız özellikle gençlerimiz için bu işin eğitimini alacakları bir ortam
hâlâ yok. Bu ortamın kurumsallaşmış biçimi olan okullar da yok. İlköğretimde
verilen bir iki saatlik tarım ve hayvancılık dersiyle, ki o da artık
kaldırılmış ya da uygulanmıyor, bu
problem çözülemez herhalde.
Öyleyse ne yapmalı. Evvela bu iş için ciddi fikirler ve projeler
geliştirebilmek için kafa yoracak insanlar, uzmanlar bir araya getirilmeli. Bu
insanlar tarımsal kalkınma politikalarını oluşturmalı ve önceliği bu işin
eğitimine vermelidirler. Devlet üretilen fikirleri ve projeleri hayata
geçirmede kararlı ve tutarlı olmalıdır elbette. Kanımca illa illa tarım
liseleri yeniden açılmalı ve hatta bu liseler köy ve kasabalar da, ayrıca sadece liseyle yetinmeyerek -sadece bu
iş için değil- köy ve kasabalardaki ortaokullarda tarım dersleri uygulamalı
olarak okutulmalıdır. Bütün bunlar bilimsel ve gerçekçi yaklaşımlarla
uygulandığında o zaman ülkemiz tarımsal kalkınmada yüksek bir hız elde
edecektir. Böyle bir eğitimden geçen çiftçilik yapacak çocuklar-gençler,
donanımlı olarak mesleklerini icra edecekler ve gelişime açık yönleriyle
tarımda yeni uygulamaların öncüleri olacaklardır. Tabi bu önerilerimiz aynen
hayvancılık alanında da uygulanabilir ve hatta uygulanmalıdır da.
Artık Türkiye Cumhuriyeti Devleti “asker devlet” mantığından
sıyrılamaya başladığı gibi “kâtip(memur) devlet” mantığından da sıyrılmalı ve
“uzman devlet” mantığını kazanmalıdır. Elbette ki bütün sorunların gerçek
çözümünün eğitim sistemini gerçekçi ve bilimsel temellere oturmakla olacağını
bilmeli ve ona göre politikalar izlemelidir.
Tarım ve hayvancılık bizim gerçeğimiz ve geleceğimizdir.
Bilelim ki biz ancak bu ikisi aracılığıyla “süper güç” olabiliriz. Vesselam